İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, gündemdeki İBB soruşturmasına ilişkin ilk kez konuştu. Gürlek, soruşturmayı “100 yılın en büyük yolsuzluk dosyası” olarak tanımlayarak, süreç kapsamında tutuklama ve tahliye kararlarının alındığını belirtti.
Gürlek: Tutuklamalar Delillere Dayalı
Savcı Gürlek, itirafçı olmak isteyen kişilere baskı yapıldığına dair iddialara değinerek, bu tür durumların tespit edilmesi halinde ilgili avukatların tutuklandığını söyledi:
“Beyanı delillendirmeden tutuklamıyoruz. Varsa öyle biri söyleyin, hemen ertesi gün tahliye edelim. Kuyumcu terazisi hassasiyetiyle iş yapıyoruz.”
Gürlek’in açıklamaları bazı hukukçular tarafından tartışmaya açıldı; zira iddia makamı olan Cumhuriyet Savcılığı’nın tek başına tutuklama veya tahliye kararı veremeyeceği belirtiliyor.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan Açıklama
TRT Haber’de Gürlek’in sözleriyle ilgili görüşü sorulan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, savcılığın iddia makamı olduğunu ve tutuklama kararlarının yargı yetkisinde bulunduğunu vurguladı:
"Ceza Mahkemesi Kanunumuzun 100. maddesindeki şartlar gerçekleşmişse yargı makamları, mahkemeler, hakimler tutuklama kararları verebilir.
Başsavcımızın bunu tek başına yürütmüyor Cumhuriyet Başsavcılığı. Yani savcılar dosyalara hakimdir ve sonrasında bu savcıların bunlar iddiadır.
Neticede savcılık iddia makamıdır. İddia makamının öne sürdüğü bu iddialarla ilgili olarak bunu değerlendiren ilk aşamada tutuklama kararlarını veren Sulh Ceza hakimidir."
Tunç, sadece gizli tanık ifadelerine dayanarak yapılan tutuklamalarda itiraz mekanizmalarının bulunduğunu ve kararların Asliye Ceza Mahkemesi tarafından denetlendiğini de ekledi.
Somut Delillerle Değerlendirme
Bakan Tunç, tutuklamalarda yalnızca tanık beyanlarının değil, maslak raporları, emniyet kayıtları, HTS ve baz kayıtları gibi somut delillerin de dikkate alındığını belirterek, yargı kararlarının hukuk çerçevesinde verildiğini ifade etti.
"Eğer bu kararlar yanlış, hatalı olduğu kanaatindeyse insanlar, kişiler itiraz mekanizmaları da açık.
Dolayısıyla sadece tanık ifadesiyle ya da gizli tanık ifadesiyle tutuklama eğer böyle bir durum varsa itiraz edilebilir. İtiraz mekanizması bunu denetler. Başka somut deliller var mı ona bakar.
Çünkü Ceza Mahkemesi Kanunumuzda tutuklamanın en önemli şartlarından biri kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı. Bu somut delillerin içerisinde evet tanık delili bir tahdiri delildir ama onu destekleyen maslak raporları varsa, emniyet kayıtları varsa, HTS kayıtları varsa, baz kayıtları varsa tüm bunların hepsi birden değerlendirilir ve sonucunda mahkeme karar verir."
"Şimdi tabii Ceza Mahkemesi Kanunu 100. maddesine göre tutuklama sebepleri bellidir.
Bu sebeplerden birincisi varsa hakim kararıyla tutuklama gerçekleştirilebilir. Yani kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller bulunduğunda ve bir tutuklama sebebi de var ise, kanunda bahsedilen delilleri karartma, kaçma şüphesi vesaire ki bu soruşturmalar kapsamında firari olanlar da var. Yani yurt dışından gelmeyenler var, yakalaması olanlar var. Dolayısıyla kaçma şüphesi olanlar hatta kaçanlar da söz konusu. Dolayısıyla burada tutuklamaya karar verecek olan yargı makamları.
Dolayısıyla Ceza Mahkemesi Kanunumuzun 100. maddesindeki şartlar gerçekleşmişse yargı makamları, mahkemeler, hakimler tutuklama kararları verebilir.
Siz neden tutukladınız derseniz burada evet bu kararları eleştirebilirsiniz ama bu kararlardan yola çıkarak yargı mensuplarımızın kullanmış olduğu bu takdir yetkisini siz farklı bir şekilde yorumlayarak onlara hakaret ederseniz, onları tehdit ederseniz bu hukuk devletinde olmaz.
Başsavcımızın bunu tek başına yürütmüyor Cumhuriyet Başsavcılığı. Yani savcılar dosyalara hakimdir ve sonrasında bu savcıların bunlar iddiadır.
Neticede savcılık iddia makamıdır. İddia makamının öne sürdüğü bu iddialarla ilgili olarak bunu değerlendiren ilk aşamada tutuklama kararlarını veren Sulh Ceza hakimidir.
Sulh Ceza hakimlerinin verdiği kararlara karşı Asliye Ceza Mahkemesine itiraz edilir. 27. Yasama döneminde bir reform gerçekleştirmiştik. Sulh Ceza hakiminin kararlarına karşı yine Sulh Ceza hakimine itiraz edilebilirdi. Biz bunu daha hukuk devleti ve hak arama ilkesine uygun olması için 27. Yasama döneminde ben o zaman Adalet Komisyonu başkanıydım.
Dikey itiraz dediğimiz usulü getirdik. Yani Sulh Ceza Hakiminin kararına Sulh Ceza Hakimi itiraza Sulh Ceza Hakimi karar vermesin. Asliye Ceza Mahkemesine götürülsün dedik ve böylece bu mekanizma işliyor. Bu mekanizmanın verdiği kararlarla ilgili olarak elbette ki eleştiriler söz konusu olabilir ama bunu tehdide varan cümlelerle özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirerek savunma yapmaları doğru değil. Savunmanın yapılacağı yer yargı makamlarıdır. Zaten iddianame yazılma süreçleri de devam ediyor. Tutuklama kararlarının nasıl verileceği kanunlarımızda belli.
Eğer bu kararlar yanlış, hatalı olduğu kanaatindeyse insanlar, kişiler itiraz mekanizmaları da açık.
Dolayısıyla sadece tanık ifadesiyle ya da gizli tanık ifadesiyle tutuklama eğer böyle bir durum varsa itiraz edilebilir. İtiraz mekanizması bunu denetler. Başka somut deliller var mı ona bakar.
Çünkü Ceza Mahkemesi Kanunumuzda tutuklamanın en önemli şartlarından biri kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı. Bu somut delillerin içerisinde evet tanık delili bir tahdiri delildir ama onu destekleyen maslak raporları varsa, emniyet kayıtları varsa, HTS kayıtları varsa, baz kayıtları varsa tüm bunların hepsi birden değerlendirilir ve sonucunda mahkeme karar verir."
KAYNAK: HALK TV